![]()
Selami SAYGIN
selamisaygin@gmail.com
Kahramanlık
16/07/2017 Kahraman kelimesi, Türkçe’de düşmana karşı korkusuzca savaşan, düşmanı yenen, alt eden, bir yerin düşman tarafından işgalini engelleyen ya da işgalden kurtaran, önemli, seçkin işler yapan kişi anlamında kullanılmaktadır. Yiğit, alp kelimeleri de benzer anlamda, içerikte kullanıla gelmiştir. Oldukça önemli ve olumlu bu anlamın yanında doğrudan bir işin öncülüğünü yapan ya da bir iş de önemli bir yeri olan kişiler için de kullanılmıştır. FETÖ darbecilerinin yargılanmaları esnasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a suikast için gönderilen askeri timin yargılanması esnasında Muğla’da darbecilerden Gökhan Güçlü’nün giydiği tişörtün üzerinde “Kahramanlar ölümsüzdür” yazısı yer almıştır. Darbenin birinci yıl dönümüne iki günün kaldığı bir esnada böyle bir tişörtle gösteri yapılması pek çok bakımdan dikkat çekici olmuştur. Herkes bilir ki bu tür davalar, sanıklar için bir gösteri, bir propaganda alanıdır. Seslerini, görüşlerini duyurma, yayma alanıdır. ABD vb ülkelerde siyasi tutuklu kavramı zaten yer almaz, tamamı “teror suçlusu” sayılır. Terör suçluluarını da kendi görüşlerini, ideolojilerini tanıtacak, propaganda edeckleri bir fırsat asla kendilerine verilmez. Tek tip elbise giyme zorunluluğu vardır. FETÖ darbecilerinin yargılaması göstermiştir ki Türkiye’de idari sorumluluk üstlenenler, asla darbeciler kadar ideolojik bir donanıma sahip değildir. Cumhurbaşkanına suikaste giden tim elemanlarının mahkemeye gönderilirken propaganda yapacak fırsat bulmaları, göğüslerine kendilerini ölümsüz kahraman diye gösteren yazı bulundurmaları, cezaevi idaresinin dünyadan habersiz, olup bitenleri anlamaktan uzak, vasıfsız duyarsız ya da dolaylı olarak Fetöcülerle işbirliği yapan kimseler olduğu görülmektedir. Hangi ihtimal geçerli olursa olsun yönetim bakımından büyük bir zaafiyet olduğu şüphe götürmez. Fetöcülerin bazıları polis sorgusunda itirafçı olmuşken mahkeme aşamasında ise itirafçılıktan vazgeçmişlerdir. Hemen hepsi benzer ifadelerle açıkça yalan söylemeyi tercih etmişlerdir. Darbecilerin, darbeden neredeyse habersiz olduklarını vurgulamaları, yüzlerce sanığın benzer yalanları pervasızca söylemesi bir güven duygusunun, kendilerine bir şey yapılamayacağı kanatinin baskın olduğunu göstermektedir. Fetöcülerin darbe esnasında olduğu gibi mahkeme esnasında da hiç bir ahlaki kurala bağlı kalmadıkları yalanın her türünü utanmadan söyledikleri görüldü. Darbe sanıklarının bu tutumunda iç ve dış şartlarında belirleyici olduğu açıktır. Bir yolunu bulup ABD’ye, AB ülkelerine kaçanların hiçbirisi Türkiye’ye iade edilmediği gibi bu grubun darbe yaptığı hakkında yeterli belgeye sahip olmadıklarını açıklamaları da dolaylı olarak Feröcülere verilen bir siyasi destektir. Fetöcülere dışardan verilen bu desteğe karşılık Türkiye’de muhalafet çevrelerinin de önemli bir desteği olmuştur. Darbeciler yerine, darbe için sürekli hükümetin eleştirilmesi, darbecilerin yargılandığı mahkemelerin de “saray yargısı, AKP yargısı, bağımlı/taraflı yargı” diye suçlanması, darbecilere verilen büyük bir siyasi destek olmuştur. Bir fetö kumpası olan MİT tırları davasından mahkum olan CHP milletvekili Enis Berberoğlu bahanesi ile parti genel başkanı Kılıçdaroğlunun, kararı protesto için Ankaradan İstanbul’a yürümesi de fetö davaları için dolaylı bir siyasi destek sayılır. Buna karşılık hükümet çevrelerinin darbeyi oluşturan nedenler için yeterli ve gerçeki bir analiz yaptığı da kuşkuludur. Fetöcülüğün görülmemiş bir dış desteğe sahip olması, onun ideolojik özelliklerinin, dini ve tarihi kaynaklarının gözardı edilmesi de bu kaynakların yeterince önemsenmediğini göstermektedir. Fetöclüğün bir din istismarı olduğu tartışma götürmez ama nasıl bir din anlayışının bu istismara zemin hazırladığına dikkat edilmezse, “böyle bir anlayışın dinde yeri yoktur” türünden vurgularında yeterli olmayacağı açıktır. Fetöcülerin lideri Gülen’in bu darbedeki yerini bazıları şeytanın, Allah’a karşı “yoluna oturacağım, inananları yoldan çıkaracağım” diyen tutumuna benzetmiştir. Bu benzetme oldukça dikkat çekici ama gerçeğin sadece bir kısmını açıklamaktadır. Çünkü şeytanın bir öncüsü yoktur, şeytan yoldan çıkarmanın, o yolu tahrif etmenin öncüsüdür, başlangıcıdır. Buna karşılık Gülen bu yoldan çıkarıcılığın başlangıcı değildir. O bir artçıdır. O artçının kendini bağlı saydığı öncüler ve onların anlayışları irdelenerek teşhir edilmedikçe darbeciliği var eden şartların analizi de teşhisi de yetersiz kalacaktır. Gülen’in öncüsü durumunda olanlar olanlar “İslam büyüğü” sayılırken, sorunun sadece Gülen adı ile sınırlı tutulması benzeri felaketlerin başka isimlerle tekrarı ihtimalini güçlendirmektedir. Gülen’ın durumu psikoloji ilminin verileri ile açıklanabilir. Bir insanın metafizik güçlere nasıl sahip olduğu, onları nasıl kullanabildiği Hz. Peygamber ve diğer İslam büyükleri ile nasıl görüşebildiği gibi takıntıları ancak psikoloji ilminin imkanları ile açıklanabilir. Onda metafizik güçlerin varlığını kabullenerek bağlananların durumu da psikoloji olmadan açaılanamaz. Çünkü gülenist darbeciler halka yaptıkları büyük kötülüğe ihanete rağmen hala kendilerini kahraman görebilmektedirler. Nasıl bir şartlandırmanın bu insanları sıra dışı arızalı tipler durumuna getirdiği bilinmeden benzer telkinlerle başkalarının aynı duruma düşürülmesinin önlenmesi de mümkün olmayacaktır. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
TAHRAN'DA SALMAN RÜŞDİ'NİN GÖLGESİ - 28/07/2021 |
Hindistan asıllı İngiliz vatandaşı Salman Rüşdi (D.Bombay.1947) Eylül 1988’de İngiltere’de “Şeytan Ayetleri” adlı romanını bastırmıştı. Kur’an’a, Hz. Muhammed'e ve onun temiz eşlerine ağır hakaretler/küfürler içeren bir romandı. |
DOĞU TÜRKİSTAN - 21/01/2021 |
Tarihi metinlere göre Türkistan adı, Soğd/Tacik dilinde ve ilk defa 7. Yüzyılda yazılı kayıtlarda yer almıştır. 8. Yüzyılda Arap coğrafyacıları, seyyahları Türkistan adını kullanmıştır. |
AYASOFYA'DA BATI VESAYETİ YIKILIRKEN - 21/07/2020 |
MEB Abidin (Özmen) Bey’in, 29 Kasım 1949’da Ayasofya Hatıra defterine yazdıklarına bakılırsa, Ayasofya’nın camilikten çıkarılıp müze yapılması çalışması 1931’de başlamıştır. |
TARİH İLE KAVGA ETMEK - 30/06/2020 |
Tarih olayları, bilimsel çerçevede müzakere konusu olmak yerine siyasi kavgaların, yarışların konusu olmaya devam ediyor. |
ESKİ YANLIŞ İLE DOĞRU SONUCA ULAŞILMAZ - 23/06/2019 |
ESKİ YANLIŞ İLE DOĞRU SONUCA ULAŞILMAZ |
KİRALIK BİR DESTANCI VE AJAN NAZIM HİKMET - 26/02/2019 |
Erzurum’dan tanıyıp sevdiğim saygı duyduğum, her haliyle abi olarak bildiğim bir zatın, “Nazım Hikmet ve Erzurum (Doğumunun 117. Yılı Anısına)” başlıklı yazısı ise pek çok açıdan üzüntü vericidir. |
PARTİLER ÜSTÜ ADAY - 01/05/2018 |
Adınla bir defa olsun girip de kazandığın bir seçim oldu mu? Geldiğin her yere bir başkasının adıyla ve himmetiyle geldi isen bu hava bu kibir nereden çıktı? |
Çanakkale Savaşlarına yeniden bakarken - 18/03/2018 |
Çanakkale Savaşlarına yeniden bakarken |
SURİYELİLERE DÜŞMANLIK İNSANLIĞA DÜŞMANLIKTIR - 08/07/2017 |
SURİYELİLERE DÜŞMANLIK İNSANLIĞA DÜŞMANLIKTIR |
![]() |