![]()
Selami SAYGIN
selamisaygin@gmail.com
TAHRAN'DA SALMAN RÜŞDİ'NİN GÖLGESİ
28/07/2021 Hindistan asıllı İngiliz vatandaşı Salman Rüşdi (D.Bombay.1947) Eylül 1988'de İngiltere'de "Şeytan Ayetleri" adlı romanını bastırmıştı. Kur'an'a, Hz. Muhammed'e ve onun temiz eşlerine ağır hakaretler/küfürler içeren bir romandı. İslam Dünyası'nda büyük tepkilere yol açmıştı. Pek çok ülkede yüzbinlerin katıldığı sokak gösterileri olmuş, binlerce insan bu gösterilerde ölmüş, bir o kadarı yaralanıp sakatlanmıştı. Roman İslam Dünyası'nda dinmeyen bir ateşi körüklemişti.
Türkiye'de bakanlar kurulu kararı ile bu romanın Türkiye'de basılması, satılması yasaklanmıştı. İran'da ise tepki daha fazla olmuştu. Ayetüllah Humeyni, yayınladığı fetva ile Hz. Muhammed dönemindeki Kab Bin Eşref olayını hatırlatarak, Rüşdi'nin öldürülmesini istemişti. Rüşdi kısa sürede dünya çapında şöhrete kavuşmuş, romanları en çok da Şeytan Ayetleri yok satmıştı. Rüşdi, dünyanın en çok korunan şöhretlisi olmuştu. Humeyni'nin fetvası da aradan 28 yıl geçmesine rağmen uygulanmamıştır. Julian Assange, CIA belgelerini WikiLeaks'da yayınladığında, ömür boyu bir fare gibi saklanmak zorunda kalmış, onun düşünce özgürlüğü ve yaşama hakkı önemsenmemişti. Buna karşılık Rüşdi İslam'a, Hz. Muhammed'e hakaret ettiğinden Batının kahramanı sayılmış, onore edilerek devlet başkanlarının korunmasında bile görülmeyen bir titizlikle saklanmıştır. Batı, kendi kirli geçmişini sorgulayan yayınlarda, düşünce özgürlüğü hakkındaki bütün ezberlerini unuturken İslam düşmanlığı söz konusu olduğunda, "düşünce özgürlüğü" maskesi ile İslam düşmanlarını ödüllendirip korumuştur.
Bu sırada Türkiye'de kara bir ses yükselmiş, Aziz Nesin "düşünce özgürlüğü" adına bu romanı çevirip bastıracağını açıklamıştı. Nesin İslam'a karşı duyduğu kin ve nefreti Şeytan Ayetleri ile tekrarlamak istemişti. Ancak kitabın nerede nasıl yayınlanacağı da önemli bir sorun olmuştu. Doğu Perinçek'in sahibi olduğu Aydınlık Gazetesi'nde romanın bazı bölümleri çevrilerek yayınlanmıştı. 2 Temmuz 1993'de Sivas'ta Vali Ahmet Karabulut tarafından, Pir Sultan'ı anma toplantısına Aziz Nesin davet edildiği için, şehirde büyük tepkilere neden olmuştu. Öğle saatlerinde başlayan olayların sonunda, akşama doğru Madımak Oteli yakılmış, içinde bulunan 33 ozan, şair, yazar yanarak veya dumandan boğularak, göstericilerden de bazıları Arif Sağ'ın ateş etmesi sonunda hayatını kaybetmişti.
Bütün bu olayların sebebi olan Aziz Nesin Doğu Perinçek ikilisi, Müslüman halktan bir özür dilememişti. Aksine Alevi ve Sünni kesimi biri birine düşürmek için, Madımak olayı bir fırsat olarak görülmüş, hemen her yıl dönümünde Alevileri, Sünnilere karşı kışkırtmak için bahane olarak kullanılmıştır.
İran'da Humeyni'nin yerinde ömür boyu, şehinşahlar gibi iktidarını sürdüren Hamaney'in Dış İlişkiler danışmanı, İran'ın eski Dışişleri Bakanı Ali Ekber Velayeti başkanlığında Tahran'da "Dünya İslami Uyanış Kurultayı" diye kurulan örgüt, İslam Dünyası'nda tanınmış ama İran'a yakın ya da bağımlı parti, cemaat liderleri ve yazarlarının katılımı ile hemen her yıl çeşitli kongreler yapmaktadır. Bu yıl 22 Temmuz 2021'de ise "Afganistan'da Sürdürülebilir, Barış ve Güvenlik" başlığı altında bir kongre yapıldı. Kongreye, Rusya, Çin, Tacikistan, Özbekistan, Pakistan temsilcilerinin yanında Afganistan'dan; Hamit Karzai, Abdullah Abdullah, Cemaati İslami'den Atta Nur Muhammed ve Taliban'dan Abdülgani Birader katılmıştır.
Ali Ekber Velayeti yaptığı açış konuşmasında, Afganistan tarihinin Sovyet işgalinden NATO ve ABD işgaline kadar sömürgecilere ve hegemonyacılara karşı halkın cesaret ve direnişi ile dolu olduğuna işaret etmiş "Afganistan halkı her zaman her türlü saldırıya ve donanımlı ordulara tepeden tırnağa direndi, Doğu'nun ve Batı'nın iradesine ve saldırganlığına karşı Afgan mücahitler direndi ve ülkelerinde direniş ve onur bayrağını yükselttiler" demiştir. (a.a. 22 Temmuz 2021)
Oysa aynı Velayeti 29 Haziran 2016'da, "İran olmasa ABD, Afganistan'a giremez" açıklamasını yapmıştır. (www.timetürk.com). Böylece ABD'nin Afganistan'ı işgalinde İran'ın işbirliği yaptığını ilan etmiştir. Benzeri bir açıklamayı İran eski CB Ahmedinecat'ta yapmıştır. Bu açıklamaları doğrulayan önemli bir gelişmede, ABD'nin Afganistan'ı işgalinden sonra ABD'nin kurdurduğu, kukla Afgan hükümetinde İran bağlısı Hizbi Vahdeti Merdum yer aldığı gibi lideri Muhammed Muhakkik cumhurbaşkanı yardımcılığı yaptı. Velayeti'nin "Afgan halkı NATO ve ABD'ye karşı direniş ve onur bayrağını yükseltti" dediği dönemde, işgale karşı Taliban savaşmıştı. İran hükümeti ise ABD'nin yanında Taliban'a karşı savaşmış olan Kuzey İttifakını desteklemişti. Yani Afgan halkı onur ve direniş bayrağını yükseltirken İran o bayrağı ABD ile birlikte indirmeye çalışmıştı. Ancak yirmi yıl süren direniş ve onur mücadelesini Taliban kazandı. ABD ve müttefiki İran, Kuzey İttifakı ve Hizbi Vahdeti Merdum bu savaşı onursuz bir şekilde kaybetti.
Şimdi aynı İran, Velayeti öncülüğünde Tahran'da düzenlediği kurultay ile Afgan halkının "direniş ve onur bayrağını" sahiplenmeye çalışmaktadır. Dünyada benzeri görülmeyecek bir riyakarlık siyaseti gütmektedir. Elbette ülkelerin siyasetleri değişebilir. Ama bu değişimin inandırıcı olması icap eder. İran hükümeti bir pişmanlık içinde değildir. İran; geçmişte ABD'nin yanında yer alarak, Kuzey İttifakı ile işgal suçuna, Afgan halkına karşı işlenmiş suçların hissedarı olarak, yüz binlerin katledilmesine daha fazlasının sakat bırakılmasına, Afganistan'ın baştan başa mezaristan'a çevrilmesindeki yüz kızartıcı işbirlikçiliğini kapatmak ve her durumdan siyasi bir kazanç peşinde koşup, ilkesiz, sabitesi olmayan, güvenilmez bir siyasetin sahibidir. İran, ABD ile birlikte Taliban'a karşı savaştığı halde bugün Taliban öncülüğünde mağdur/çaresiz Afgan halkının kazandığı zafere/sevince gölge düşürmeye, o zaferi asli çizgisinden saptırmaya çalışmaktadır.
Tahran kurultayına Velayeti, Türkiye'den Doğu Perinçek'i uygun görüp davet etmiştir. Perinçek internet aracılığı ile (online) kurultaya katılıp, Avrasyacı bir konuşma yapmış, Çin-Rusya, İran ve Türkiye'nin ABD'ye karşı işbirliğinin zaferlerinden söz etmiştir. SP lideri Karamollaoğlu, Hüdapar lideri Yapıcıoğlu, İran Hükümetine "biz niye davet edilmedik" diye bir kıskançlık tepkisi göstermemişlerdir. Sessiz ve tepkisiz kalmışlardır. Ya da bu tepkilerini haber etmemişlerdir. Ancak İran taraftarlığı konusunda oldukça kıdemli olan bu iki parti (SP ve Hüdapar) Perinçek'e yenik düşmüşlerdir. SP ve Hüdapar çevresi, bu sonuç için ne kadar üzülse azdır.
Erzincan/Kemah'lı olan Perinçek (D.1942, Gaziantep), Demokrat Parti milletvekili Sadık Perinçek'in oğludur. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. Aynı Fakültede "devlet teorisi, kamu hukuku" alanında doktora yapmıştır. Babasının siyasi çizgisine rağmen oğul Perinçek öğrenciliğinden itibaren, Marksist/sosyalist bir çizgiye mensup olmuştur. Türkiye solu, 1960'larda SSCB ve Çin taraftarı diye ayrıştığında, Perinçek Çin tarafında kalmıştır. Halen oradadır ve dünyadaki bütün siyasi değişimlerine aksine Çin tarafında olmaya devam etmektedir.
Perinçek marksistliğinin bir sonucu olarak ateisttir. Atesitliğini kişisel bir tercih olarak görmemiş, doğrudan İslam'a karşı mücadele etmenin gerekçesi saymıştır. Turan Dursun, Muazzez İlmiye Çığ, Salman Rüşdi gibi kişilerin İslam düşmanlığı içeren bütün kitaplarını "kaynak yayınları" etiketiyle bastırmıştır. Zamanla siyasi çizgisinde bazı değişiklikler görülmüştür. İttihat ve Terakki Cemiyetini sahiplenmiş, Ermeni katliamı iddialarına karşı Mithat Paşa komitesi kurup, İsviçre'de "Ermeni katliamı emperyalist bir yalandır" çıkışı ile milliyetçi çevrelere yaklaşmıştır. Son yıllarda kendi yazı ve söylemlerinde İslam düşmanlığına yer vermemiştir. Ancak İslam düşmanlığının alameti farikası olan kitapları, basmaya, satmaya devam etmektedir. Perinçek'in yayın politikası, İslam'a karşı oryantalizmin Türkiye temsilcisi gibidir. İslam'ın aleyhine kim nerede her ne demiş ise Perinçek onu mutlaka kitaplaştırıp tedavüle sürmüştür.
Perinçek kendi anlayışına göre Maoculuk ve Kemalizm arasında bir sentez kurmuştur. Siyasi konularda fikirlerinde gözlenen bazı değişikliklere rağmen, Maoculuk/Kemalizm sentezini, siyasi bir sabitesi yapmıştır. 1991 seçimlerine kadar PKK çevresi ile iyi ilişkiler içinde olmuş, bu seçimlerde PKK çevresi Perinçek yerine, Erdal İnönü'ün partisi SHP (CHP) ile ittifak etmesinden dolayı, o tarihten başlayarak şiddetli bir PKK aleyhtarı çizgiyi sahiplenmiştir.
Şimdi Tahran'daki İslami Uyanış Kurultayına, İran Hükümeti adına Velayeti, Türkiye'den davete münasip kişi olarak Perinçek'i uygun görmüştür. Bu davet İran hükümetinin, "İslami uyanışı" nasıl gördüğünün bir açıklaması olmalıdır. O uyanışta İslam'a düşmanlığı siyasi bir sermaye ve siyasi bir tercih yapan, Perinçek gibi kişilere yer vardır. İran hükümetinin, Türkiye'de işbirliği yapabileceği parti, cemaat konusunda İslami bir kaygı veya önceliğe sahip olmadığını da göstermiştir. Eğer Aziz Nesin, Muazzez İlmiye Çığ ve Turan Dursun hayatta olsalardı, Tahran'da yapılagelen benzeri toplantıların davetlisi olarak katılabilirlerdi. Çünkü adı geçenlerin, İslam'a karşı Perinçek'ten farklı bir tutumunu kimse görmüş, duymuş değildir. Bir sonraki kongrede, İran hükümetinin siyasi bir çıkar görmesi halinde Salman Rüşdi'de pekala davetliler arasında bulunabilir. Tahran'a Salman Rüşdi'nin gölgesi düşmüştür.
İran hükümetinin, Perinçek'i "İslami uyanış kurultayına katılmaya değer" görmesi, Perinçek'in İslam düşmanlığı ile kararmış geçmişini ibra etmez. Çünkü İran hükümetinin İslam'a karşı işlenmiş suçları, affetmek/silmek gibi bir hakkı/yetkisi yoktur. Bu davet İslami çevreler nezdinde, Perinçek'e bir değer katmaz ve onu saygın bir hale getirmez. İran'ın yapıp ettiklerine karşı duyularını kapatarak, kırk yıl önce duyduklarını tekrar edenler için, uyarıcı bir etkiye sahip olup olmadığını ise zaman gösterecektir.
Ancak dünya siyasi olayları bakımından Perinçek ile İran hükümeti arasındaki ortak görüşler, Perinçek'in İslam düşmanlığını, İran hükümeti nezdinden önemsiz hale getirmiş olmalıdır. Çeçen halkının Rusya tarafından katledilmesinde, Doğu Türkistan halkının Çin tarafından katledilmesinde ve nihayet Suriye halkının Baas/Esat tarafından katledilmesinde Perinçek ve İran hükümeti sürekli katillerin yanında durmuş, katilleri değil, maktülleri suçlamışlardır. Müslüman halklara karşı işlenen suçlara, daima ortak olmuşlardır. Halkların özgür iradelerine düşmanlık etmeyi, varlık nedeni bilmişlerdir. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
DOĞU TÜRKİSTAN - 21/01/2021 |
Tarihi metinlere göre Türkistan adı, Soğd/Tacik dilinde ve ilk defa 7. Yüzyılda yazılı kayıtlarda yer almıştır. 8. Yüzyılda Arap coğrafyacıları, seyyahları Türkistan adını kullanmıştır. |
AYASOFYA'DA BATI VESAYETİ YIKILIRKEN - 21/07/2020 |
MEB Abidin (Özmen) Bey’in, 29 Kasım 1949’da Ayasofya Hatıra defterine yazdıklarına bakılırsa, Ayasofya’nın camilikten çıkarılıp müze yapılması çalışması 1931’de başlamıştır. |
TARİH İLE KAVGA ETMEK - 30/06/2020 |
Tarih olayları, bilimsel çerçevede müzakere konusu olmak yerine siyasi kavgaların, yarışların konusu olmaya devam ediyor. |
ESKİ YANLIŞ İLE DOĞRU SONUCA ULAŞILMAZ - 23/06/2019 |
ESKİ YANLIŞ İLE DOĞRU SONUCA ULAŞILMAZ |
KİRALIK BİR DESTANCI VE AJAN NAZIM HİKMET - 26/02/2019 |
Erzurum’dan tanıyıp sevdiğim saygı duyduğum, her haliyle abi olarak bildiğim bir zatın, “Nazım Hikmet ve Erzurum (Doğumunun 117. Yılı Anısına)” başlıklı yazısı ise pek çok açıdan üzüntü vericidir. |
PARTİLER ÜSTÜ ADAY - 01/05/2018 |
Adınla bir defa olsun girip de kazandığın bir seçim oldu mu? Geldiğin her yere bir başkasının adıyla ve himmetiyle geldi isen bu hava bu kibir nereden çıktı? |
Çanakkale Savaşlarına yeniden bakarken - 18/03/2018 |
Çanakkale Savaşlarına yeniden bakarken |
Kahramanlık - 16/07/2017 |
Kahramanlık |
SURİYELİLERE DÜŞMANLIK İNSANLIĞA DÜŞMANLIKTIR - 08/07/2017 |
SURİYELİLERE DÜŞMANLIK İNSANLIĞA DÜŞMANLIKTIR |
![]() |