• https://www.facebook.com/bursaseyirdefteri/
  • https://twitter.com/bursed25

                                                               

Mahmut Celal Özmen

Hava Durumu
Videolar
Mahmut Celal Özmen
Sokak Fotoğrafçısı
Üyelik Girişi
Site Haritası
Takvim
HER AY BİR KİTAP
Metin ÖNAL MENGÜŞOĞLU
bursaseyirdefteri1@hotmail.com
‘Mumyalanmış Dil’dir Düşünmenin Düşmanı-2
19/10/2019

Düşünme kendiliğinden ve her basamağında, her modelinde dinamik bir eylemdir. Durup düşünmek denildiğinde de dinamizminden bir şey kaybetmez. Zira düşünmek fiziksel bir olay değil zihin ve kalpte şekillenen manevi bir vakıadır. Bu sebeple mesela düşünce okulu söylemi yerine düşünce mektebi ifadesini daha münasip buluruz.

Okul, ekol, scola, vasfettiği anlam itibariyle bir fikri, iddiayı standarda, kalıba, tek bir nazarın/görüşün, dar açılı bir yönelme ve yorumun sınırları içerisine hapseder. Oysa mektep daha zengin çağrışımlı bir kavramdır. Bütün kültürel malzemeyi kapsar. Mezhep ve meşrep de ekol gibi daraltılmış, sınırları belirlenmiş bir kuşatılmışlığı hatıra getirir. İşte tam bu sebeple Müslümanlar arasında her zaman mevcut bulunan anlaşmazlıklar, savaşlar din üzerinden değil mezhep, meşrep üzerinden çıkmıştır.

İslâm’ın son tebliğinin yayılışından çok kısa bir süre sonra, Abbasi hükümdarı Harun Reşid’in oğlu Memun tarafından, Mutezile ekolü, mihne süreci dediğimiz dönemde, resmi mezhep olarak benimsetilmeye çalışılmıştı. Bazı kanaatlerini paylaşıyor olsak bile onların kendi mezheplerinin resmileştirilmesine göz yummaları bağışlanamaz. Bu durum, Müslümanların tarihinde tedavisi neredeyse imkânsız sonuçlar doğurmuştur. Aynı hata, Osmanlı’nın son döneminde kaleme alınan Mecelle’nin yalnızca Hanefi ekolün görüşlerinden istifadeyle yazılmaya başlanmasında işlenmişti. Nitekim bir mezhep devleti olan İran Cumhuriyeti Anayasası da, tıpkı Kemalist Türkiye Anayasası gibi, beşeri görüşleri, “değişmez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” ifadeleriyle kutsallık zırhına büründürerek benzer hatayı yapmıştır.

Kalbin Duyguları ve Düşünme Yetisi

İlahi Vahiy yerine zihinleri ve kalpleri kültürün, geleneğin hem de tortularıyla doldurulmuş bulanan Müslümanlar arasında yaşayan bazıları, düşünmenin, tanıklık edilen âleme ait bir iş olduğunu, gaib âlem hakkında düşünmenin imkânsızlığını savunurlar. Oysa tanıklık edilen âlemden insanlara veri aktaran daha ziyade duyulardır. Üstelik hakikat için duyuların aktardığı bilgiler yeterli olmaz. Onları kalbin duyguları ve düşünme yetisiyle, beraberinde hafızanın deposundaki hazır malumatla da test etmek gereklidir. Hafızadaki hazır malumat ve kalbin düşünme kabiliyeti, aynı zamanda tanıklık edilen âlemden aktarılan verileri de kullanarak gaib âlemi kurcalamaya başlar.

Akıl kelimesi her ne kadar İlahi Vahyin dilinde bir organın ismi olarak geçmiyorsa da onun kelime anlamı bağlamak, tutmak şeklinde verilmektedir. Neyi bağlamak denilirse bilgilerden, yorumlardan, belgelerden, bilinç durumlarından hareketle, insanı imana bağlamak görevidir bu. Yani insanı imana eriştiren, kalbin akletme melekesinden başkası değildir. Bu demektir ki gaibe dair bir düşünme biçimi vardır; o da insanı imana taşıyan eylemin adıdır. Haris el-Muhasibi’den nakledilen ifade daha açıklayıcı gelecektir: “Akletme (düşünme) fizikten metafiziğe gitmeyi (şehadetten gaibe) mümkün kılar.”

İnsanın düşünürken yanılabileceği gerçeği hatırlanarak, bu noktada geliştirilen itiraza verilecek cevap ise ünlü Müslüman âlim, Kadı Abdulcebbar’dan okunabilir; şöyle söylüyor: “İnsan düşünürken elbette yanılabilendir. Ancak yanılgı, herhangi bir sebepten ötürü düşünmenin sekteye uğramasından kaynaklanır; akıldan değil.”

Asla ihmale uğramaması gereken husus, akletme modeli düşünme ile fikretme, fıkhetme, zikretme, rey ve nazar sahibi olma gibi düşünme modelleri arasındaki önemli ve ince farktır. Akletme, düşünmenin nihai safhadaki adıdır ki insanı imana eriştirir. Bir bakıma hakikat ile örtüşme burada başlar. Hakka isabettir iman aynı zamanda. Bu isabeti gerçekleştiren insan, düşünmeyi doruk noktasına ulaştırmış, nihai kaygı, şüphe, merak, endişe ve sorgulamalardan sonraki bir emniyet, güvenlik, itminan, yakin, özetle iman sahibi olmuştur. Akıl kelimesi bağlamak demekti; arayışını hak ve hakikate bağlama işi böyle gerçekleşmiştir insanoğlunun.

Düşünmenin zikir biçimi, Allah bilinciyle yaşama, gafil olmama demektir. Mümin, o halde daima zikir halinde yani düşünmeyi sürekli kılma halinde bulunacaktır. Bunun için gerekli olan irade hürriyeti, ona yaratılırken bahşedilmiştir. Hürriyeti elinden alındığı an, düşünerek imana erişme imkânı da elinden alınmış demektir. Müminler üzerine cihad farzdır. Bu aynı zamanda içtihadın da farz olduğu anlamına gelir. İçtihad, kişinin kendini yetiştirdiği, bilgi ve kapsam alanında bulunduğu hususta, bütün gücünü harcayarak ortaya koyduğu, yanılabilme ihtimali de bulunan kanaatidir. İçtihadla, yorumla iman olmaz. Öyleyse içtihadlar manzumesi olan mezhepler elbette din değildir. Hele ki başkalarının içtihadlarından oluşan bir mezhebi taklide din kisvesi giydirmek, taklitle imanın gerçekleşebileceğini söylemek, maalesef iddiaların en vahimidir.

Taklit, irade hürriyetinin, düşünmenin ve imana erişmenin en büyük engeli iken, içtihad kapısını sürekli açık bulundurmak ise Müslümanlığın şiarıdır. İmanı, duyuların verileri ile duygulara, yaygın adıyla tarifi doğru dürüst yapılmamış gönül kavramına indirgemek, insanın bütün şerefini ortadan kaldırır. Çünkü duyuları ve duyguları olan hayvanlar da böyle yapmaktadırlar. İdrak ederler ama temyiz edemezler. Sözgelimi insanın sorumluluk yaşı hakkında medeni yasalar, mümeyyiz reşit terkibini kullanırlar.

Müslüman fakihler buna akil baliğ yaşı demektedirler. Rüşt, olgunluk demektir; insanın zihin ve kalbinin iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden ayırt edebilme yaşıdır rüşt yaşı. Hayvanlar da idrak ederler ama temyiz edemezler denilmişti. Sürü içerisinden koyunun biri, temyiz kabiliyeti bulunmadığı için, kendisini uçurumdan aşağıya attığında, sürünün tamamı aynı olayı tekrarlayarak telef olurlar.

İnsan duyularla idrak olunanları, aklederek (düşünerek) temyiz eder. Arapçadaki ihtiyar kelimesinin Türkçe karşılığı seçmektir. Ancak tek başına seçmek, anlamın bütününü vermemektedir. Çünkü kök itibariyle hayr’dan türetilmiş olan bu kelimeyi, insanın temiz bir fıtratla yaratılmışlığını hatırlayarak, hayrı seçme şeklinde anlamlandırmak en doğrusudur. Yani efradını cami ağyarını mani vasıfları taşıyan olgun insan hayrı seçecektir. Tanıklık edilen âlemi hayvanlar da duyularıyla idrak ederler. İnsan onlardan farklı ve ileri bir düzlemde bu âlemden gaib âleme seyahate çıkarak düşünür ve iman eder. Şaban Ali Düzgün der ki: “Âlim sıfatıyla insan kendisine öğretilenleri, hâkim sıfatıyla da öğretilmeyenleri keşfedecek, anlayacak, bilecektir.” İlahi Vahyin “Sana Kur’ân ve hikmet verildi” (Nisâ 113) ayeti, bu hakikatin öğretisidir. Hâkimler, adli olayları, hekimler de sağlık sorunlarını masaya yatırarak anlamaya, anlamlandırmaya, çözümlemeye çalışırken, böyle bir keşfin peşindedirler.

“Taklitle batıla hak diye itikat edilebilir.” Bu yargının ne yazık ki aynısı Müslümanların tarihinde bolca yaşanmıştır. Beraberinde insanlar müteşâbih dediğimiz, yoruma mütehammil hususlardaki tek bir görüşü, iman konusu yaparak, düşünmeyi devre dışı bırakmışlardır. Oysa bazı bilgi mevzuu olan hususlarla iman mevzuu, birbirinden o kadar farklıydı ki.

Şaban Ali Düzgün’ün anonim imzasıyla aktardığı, mevcut durumu güzel tahlil eden ifade şöyledir: Temiz suyu bulmadan kirli suyu atma, temiz suyu bulunca da kirli suyu mutlaka at ve her ikisinin karışmamasına özellikle dikkat et!” Gelenekçilik adına Müslüman dünyada kirli suyu koruma marazı sorgulanmadan, tedavi edilmeden, kirli ile temizin karışımı zihinleri ve kalpleri bulandırmayı sürdürecektir.



1330 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

‘Mumyalanmış Dil’dir Düşünmenin Düşmanı -1- - 09/08/2019
Dilin mumyalanması, dondurulması demek ise, bireyin düşünme mekanizmasını iptal ederek, kendisini, kendisi gibi bir beşerin iradesine bağlaması demektir. Doğrudan bağlanma da denilebilen bu irtibat, rabıta diye de bilinmektedir.
İNSAN KİMDİR? - 03/05/2019
Sözsüz vahyin dilinde doğrudan insan teki ile alakalı ifadeler, büyük çoğunlukla olumsuzluklara dair karakterlerin tasviri yüklüdür.
Bin Birinci Endişe - 03/04/2019
Dindarlığı Nereden Başlatmalı?
Şairce Bir Hasret, Çığlık Hürriyeti - 24/02/2019
“Çığlık Hürriyeti” ifadesi elbette sözün gelişi bir genç şairin özlemiydi. Aslında hürriyet tek başına bugün bütün Müslümanların üzerinde yeniden düşünmeleri gereken önemli bir kavramdır.
EYVAH DEİZM YAYILIYOR DERHAL “İSLAM’I GÜNCELLEMELİ” - 18/09/2018
Münasebetsiz hatta densiz bir haber, devlet başkanını yukarıda tırnak içerisinde verdiğimiz sürçi lisana mecbur etti.
MARTİN LUTHER DE BÖYLE Mİ DEMİŞTİ? - 26/06/2018
Kanaatimce Müslüman dünyadaki ana blokları gelenekçiler ve modernistler diye değil, muhafazakârlar ve devrimciler diye tanımlamak daha sağlıklı olacaktır.
Muhafazakâr Telaş Nereye Kadar? - 04/04/2018
1 2 Şubat 2016 Cuma günü Türkiye camilerinde okutulan Diyanet İşleri Başkanlığı çıkışlı hutbe, sosyal medyada tartışmalara sebebiyet verdi. İçim kabul etmedi, Rabbim ise kabul etti mi etmedi mi bilmiyorum.
DAEŞ Menziline Nereden Varılır? - 18/06/2017
DAEŞ Menziline Nereden Varılır?
Taş Bitti, Şehir Kentsel Dönüşümün Altında Kaldı - 19/05/2017
Taş Bitti, Şehir Kentsel Dönüşümün Altında Kaldı
 Devamı
Her Ay Bir KİTAP

www.massiftasarim.com
E-Mas Reklam
Son Dakika Haberler
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar23.004923.0971
Euro24.607624.7062
sanalbasin.com üyesidir
Duyuru
Bursa Seyir Defterinde; Bursa hakkında makaleler, gezi ve tanıtım yazıları, etkinlik ve duyurular (sergi, konser, konferans, panel v.s) kültür sanat haberleri, fotoğraf albümleri, videolar, Bursa Medya Portalı (Bursa Gazete-Dergi manşetleri, linkleri) yer alacaktır. Bursa Seyir Defteri, Bursa hakkında sözü-çalışması olan herkese açıktır.