• https://www.facebook.com/bursaseyirdefteri/
  • https://twitter.com/bursed25

                                                               

Mahmut Celal Özmen

Hava Durumu
Videolar
Mahmut Celal Özmen
Sokak Fotoğrafçısı
Üyelik Girişi
Site Haritası
Takvim
HER AY BİR KİTAP
Metin ÖNAL MENGÜŞOĞLU
bursaseyirdefteri1@hotmail.com
EYVAH DEİZM YAYILIYOR DERHAL “İSLAM’I GÜNCELLEMELİ”
18/09/2018

Münasebetsiz hatta densiz bir haber, devlet başkanını yukarıda tırnak içerisinde verdiğimiz sürçi lisana mecbur etti. İhsan Fazlıoğlu’nun üniversitedeki odasına gelen 17 adet evet adet, ‘geleneksel olmayan başörtülü’ öğrenicinin deist bile değil, tanrı tanımaz olduklarını söylemeleri üzerine, hocanın, 30 yıl sonrasına dair endişelerini kamuoyuyla paylaşması da aynı haber çizgisinde konuşulmaya başlandı. Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü ise aynı tarihlerde ‘Gençlik ve İnanç’ başlıklı çalıştayın kapanış bildirgesine, ‘Deizm en çok da imam hatiplerde yayılıyor’ yaygarasını yerleştirince, devlet başkanını, Milli Eğitim Bakanını sahneye çağırarak, hoş olmayan biçimde hesaba çekmeye yeltenmesine sevk etti. Çünkü onun göz ağrısıdır imam hatipler. Birilerinin, bu kötülük imam hatiplerde yayılmasın da, nerede yayılırsa yayılsın, diyebileceklerini düşünmek istemem. İstemem ama devlet adamlarının günün birinde de bir düz liseyi açmaya gitmelerini doğrusu çok isterim. Bu bahis başka.

Bu haberler acaba sahiden bir tehlikenin varlığına dair sinyaller anlamına gelir mi? Yoksa yine, 15Temmuz sonrasında, tutuklanan FETÖ’cü polis sayısı artınca, darbecilerin “bonzai ya da uyuşturucu kullanma yaşı ortaokullara indi, polisler ortadan çekilince uyuşturucu satıcıları onların yerini doldurdu” şeklindeki algı operasyonlarından birisi midir? İhtimallerin her iki yönündeki hakikat payını hesabın dışarısında tutmadan, bir başka açıdan düşünme denemesi yapanlar arasında kanaatimizce en doğru yaklaşım, Serbestiyet.com sitesinde Alper Görmüş’e aitti.

Muhafazakâr çevre yazarları meseleyi yine muhafazakâr telaşlara kapılarak büyük oranda çok yanlış değerlendirdiler. Aralarında Avrupa görmüş, oralarda okumuş, yabancı dilleri olanlar bile varken, Deizmin daha doğru dürüst tanımına bile bakmaksızın, “Deizme kaymanın sebebi sekülerizmdir” diyebildiler. Oysa Alper Görmüş daha net bir ifade kullanmaktaydı: “Deizme kayışın bir kaynağı: Dindar Siyasi Figürler”dir.

Alper Görmüş’ün bir kısmını görmemekte mazur sayılacağı, ancak bahsi geçen muhafazakârların görmemekte, o tarafa bakmamakta ısrarlı oldukları asıl sebep ise, hiç de siyasi sıfat taşımayan, ancak siyasete de istikamet veren dindar görünümlü sivil kanaat önderleridir.

Hatırlayalım, devlet başkanının, ortalama bir imam hatip kültürü üzerinden öğrendiği dindarlığın bile tepesini attıran ve başlığımıza koyduğumuz sürçi lisana mecbur kılan hadiseleri. Türkiyeli olmalarına rağmen, Arap kılığına bürünmeyi en iyi dindarlık gibi gösterip, halkların önüne düşerek, onları, maalesef son derece ilkel bir dindarlık modeline, çoğu kere bizzat kendi meşreplerine bağlamaya çabalayan avcı karakterlileri unutmamalıdır. Dindarlıkları fiziki rozetlerinden sarkan bu kimselerin, bugünün insanına sundukları inanç ve pratik örnekleri, hala erkek egemen fıkhın, insanı kadın ve erkek diye her seferinde birbirinden kopartarak ve salt cinsiyet merkezli fetvalarıyla neye, nereye varmak istedikleri sorgulanmalıdır.

Kısacası bahsini ettiğim simaları artık herkes tanımaktadır. İslam’ın Son Peygamberinin aziz sireti ve sünnetini, tıpkı O’nun gibi Arap kılığına bürünmeye indirgemekle işe başlarlar. Ölümlü bir beşer olmaktan çıkartıp süpermene çevirirler. Ardından da O’nun sünneti diyerek yemeklerden önce bir avuç tuz yemeyi önermekten geri durmazlar. İmam Gazali’nin uyarısını hatırlamak istemezler: “Biz Hz. Peygamber’i örnek almakla emrolunduk O’na benzemekle değil.”

Onların öğrettikleri Peygamber asla bir insan model değildir. Tarihi, tabii ve fıtri realitelere, sünnetullah’a aykırı bir tipoloji çizmektedirler. Gölgesi olmayan, dıçkısı toprakta kendiliğinden kaybolan, kokusu misk, idrarı, kanı, teri, tükürüğü hatta sümüğü şifa taşıyan, gözü uyuyup kalbi uyumayan, acıkınca Allah tarafından doyurulan, önden de arkadan da gören, toprağın cesedini yemediği, doğuştan sünnetli olan, bir işaretiyle ayı ikiye bölen, çocukken yolculukta bir bulutun yalnız kendisini gölgelediği, avucuna aldığı taşların tespih ettiği, kırk erkek gücü taşıyan…

Daha bitmedi, hadis kaynağı diyerek gençlere sorgusuz sualsiz okutulan metinlerde karşımıza çıkartılan Peygamber, İlahi Hitap’tan ayrı olarak, itikat ilkeleri belirleyen, yeni helal ve haramlar ihdas eden birisi olarak gösterilir. Acaba Peygamberin gerçekten böyle bir yetkisi var mıdır? Böyle bir yetkisinin olup olmadığını tartışmaya açmak, Peygamberi inkâr anlamı taşır mı? İlahi Kelam’ın kimi fıkhi pratiklerde özgür bıraktığı, dönemin şartları üzerinden içtihatlar da yapabilen Resule, iman ilkeleri, helal ve haram belirleme yetkisi de verilmiş midir? Böyle bir kapıyı açtığınız zaman, “dini figür” görüntüsünü fiziki yapısıyla ortaya koyanlara öyle bir fırsat vermiş olursunuz. Artık Resulullah hakkında gaybı, yarın ne olacağını bilen, otuz bin kişilik ordu, Tebük seferinde aç kalınca, tek bir kap yemeğin içerisine tükürerek, evet tükürerek, o kaptan yiyip bütün ordunun doyduğunu söylemekten çekinmeyen cüretkârlara, sözü saçıp savurma hakkının cümle kapısı ardına kadar açılmış demektir.

Ey imam hatip nesli yahut ey günümüz Müslümanları! Haydi, örnek alın, yolundan gidin diyerek günümüz gençlerine böyle bir portreyi tanıtırsanız, söyleyin Allah için, bu çocuklar niçin deist oluyor diye mi sorarsınız, yoksa niçin deist olmuyorlar diye mi?

Deizmi, tanrıyı tanıyıp onu rab olarak görmemek, insanları dünyada terbiye edici bir din gönderdiğini kabullenmemek, bu muazzam mucizevî kâinatın elbette bir yaratıcısının bulunduğuna inanıp, dünya hayatına karışacağına inanmamak diye tanımlarsak. Peygamberini yukarıdaki sıfatlarla tanıtan bir dine gençler niçin inansın ki? Yalnızca tanrıya inanmak, saçmalıklarla donanımlı bir Peygamberin getirdiğine inanmaktan evladır, diye düşünmekte mazur bulunacaklardır

Diyanet İşleri Başkanı deizmi doğru tanımlayarak, Peygamberi tanımamak olarak da anlattı. Anlattı ama şu tarihlerde ülkede, bazı muhafazakârların, kimi ilim adamları ve çevreleri, iftira ve haksız ithamlar altında, Peygamberi tanımamakla, tarihselcilikle, mezhepsizlikle, hadis inkârcılığıyla, oryantalizm kopyacılığı ve reformculukla suçladıkları biliniyor. Deizmin yayıldığına dair yaygarayı çıkartanlar, belki de “Kur’an İslamcısı” yaftasıyla söz konusu bu ilim adamları ve çevrelerin söylemine yeni bir yafta eklemek peşinde olanlardır; olaya bir de bu açıdan bakılamaz mı? Nitekim yaygarayı çıkartan ve bu korkuyu yayanlara bakıldığında, sözü edilen şüphenin yabana atılamayacağı anlaşılacaktır.

Alper Görmüş’ün yazısında önemli bir soru vardı, dinin lafzı ile dindar figürlerin pratiği arasındaki farka değinirken dile getirilmişti, deniliyordu ki: “Dinin lafzı ‘komşusu açken tok yatan bizden değildir’ derken samimi bir inanan, Suudi Arabistan’ı nasıl açıklayacak?” Alper Görmüş şunu da görmemekte mazurdur; Suudi Arabistan, bütün malvarlığını Allah yolunda diyerek paylaşsa, harcasa da mevcut okuma, inanma ve yaşama modeliyle yine büyük bir yanılgı içerisinde kalmaya mahkûmdur. Mesele yalnızca ekonomik değil çoğu kere itikadîdir.

Deist ya da başka bir inanışa savrulması istenmiyorsa, özellikle de imam hatipli çocukların, o halde devlet, hazır imam hatip muhibbi bir devlet başkanı bulmuşken, acilen geleneksel öğretiyi sunan müfredat üzerinde ciddi bir değişiklik yaparak, sahih bir din ve Peygamber öğretisine geçmelidir. Mesela Hz. Peygamber’i son derece aşırı yücelterek “Âlemlerin efendisi, kâinatın efendisi” gibi sıfatlarla anmak ve anlamaya çalışmak yerine İlahi Hitab’ın tanıttığı gibi tanıtmaya başlamalıdır. Kur’an’daki özet Peygamber portresi aşağıdadır:

            Muhammed olarak: (4 Ali İmran 144,  33 Ahzap 40, 48 Fetih 29, 47 Muhammed 2.)

            Beşer olarak: (17 İsra 93, 23 Müminun 33-34, 14 İbrahim 10-11, 18 Kehf 110, 41 Fussilet 6, 21 Enbiya 34, 26 Şuara 154.)

            Resul olarak: (33 Ahzap 36-56 vd.)

            İnsan olarak: (6 Enam 35, 17 İsra 59.)         

“Peygamberliğin delili Kur’andır” diyen İmam Şatibi’yi dinleyenler, İlahi Hitap’tan asıl Peygamber portresi olarak ne görürler? O, aralarında yaşadığı toplumda sosyal statüleri kaldırmaya, birleştirmeye, yakınlaştırmaya çalışan, efendi-köle ayrımı ile mücadele eden birisi olarak çıkar karşımıza öncelikle. Bir meclise girdiğinde kimsenin kendi önünden ayağa kalkmasını istemediği gibi, geçip baş köşeye değil boş köşeye oturmuş birisidir. Medine Site Devleti’nin reisi sıfatıyla şehirde dolaşırken, onu görüp önünde eğilen bedevinin çenesinden tutarak “kardeşim benim hizamda durarak bana selam ver; ben kurutulmuş et yiyen, davarları güden bir kadının oğluyum” diyen birisidir. Bir hatip, Allah ile Muhammed adını aynı zarfa koyup konuşunca, onu azarlayandır da. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömen bir toplumdan, Hazreti Ayşe validemiz gibi fakih hanımlar yetiştiren bir eş ve babadır.

İmam hatip nesli, yerli ve inançlı nesiller, sizce hangi tablodaki Peygamberi daha kolay takip (taklit değil) ederler?

Hala “Kâinat Muhammed’in nurundan yaratıldı, sen olmasan kâinatı yaratmazdım” gibi kimsenin bir şey anlamadığı, yeni nesillere asla anlatılamayacak olan ve dini, efsaneler, menkıbeler, kehanetler, Kur’an dışındaki mucizeler, sihir, büyü gibi gizemli olaylar üzerinden anlattığınızda, dua edin bugüne kadar gençlerin toptan deist, ateist, agnostik olmadıklarına.

Peygamberi aşırı yücelterek kültür gösterisi yapan, iddiasını birtakım ünlü müelliflerin kendilerinden de ünlü elyazması kitaplarına dayandıran kimileri, adeta Vatikan’ın Katolik papaları gibi göstermekten geri durmazlar. Dev sakalları, simsiyah cübbeleri ve ellerindeki tütsülerle dolanıp duran Ortodoks rahipleriyle yarıştırırlar. Tapınaklarında nirvanaya duran Budist keşişler, Sünni-Şii mezhep mutaassıplarının dindarlığı ile karşılaştırılsın; İran Kisraları hakkında uydurulmuş “Sultan yeryüzünde Allah’ın gölgesidir” lafını, Peygambere söyletenlerin dindarlıkları. Türlü tarikatların derviş ve şeyhleri, cemevinde semahtaki dedeler vb. Belki birer folklorik unsur, mahalli kültür malzemesi olarak göreceğimiz tipler, dinin sahih temsilcileri, en doğru dindarlık ve takva olarak gösterilmektedir.

Takva, kişinin nafileleri çoğaltması, fiziki görüntüsünü Arap kılığına büründürerek dolaşması, yemeklerden önce avucuna doldurduğu tuzu yutması, elindeki Hind tespihini doksan dokuzdan, dokuz yüz doksan dokuza çıkartması, beş yüzlük numaratörle, şeyhinin adını virdine katıp, salâvat temrinlerini yoğunlaştırmasıyla artan bir erdemin adı olabilir mi? Böyle bir prototipe bürünmeyi reddeden gençlere deist denebilir mi? Kaldı ki bu yıl en az otuz lisede öğrencilerle bir araya geldim. Yarısı imam hatip lisesiydi. Ne öğrencilerden ne de öğretmenlerden en ufak bir şekilde deizm ve benzeri hastalık durumlarına tanıklık etmedim ve işitmedim.

Şefaat, tövbe, dua, salât, veli, baba, dede kavramlarının içi boşaltılmış ve maalesef yukarıda sayılan farklı kültür unsurlarıyla doldurulmuştur. Bunları yeniden ve İlahi Hitab’ın öğretisiyle tashih etme ihtiyacı doğmuştur. Hala şefaat kavramını ahrette birilerine torpil geçileceği biçiminde anlatamazsınız. “Şefaatin tamamı Allah’ındır” (39 Zümer: 44) ayetini okuyan bir genç adama nasıl açıklamada bulunacaksınız? Duanın salt dil ile ve oturulan yerden tekrarlanan bir eylem değil teşebbüs olduğu öğretilmelidir. Tövbe de söylem değil eylemdir.

Şimdi soralım neyi güncellemeliyiz? İslam’ı mı? Yoksa köhnemiş zihinleri, çarpık ve sapkın yürekleriyle ortalığı kasıp kavuran yobazlığı, softalığı, geleneksel kültürü, biçimselliğe indirgenmiş dindarlığı, şerh ve haşiye ile yetinerek zamanın fıkhına yeltenmeyen taklitçi, kopyacı hoca görüntülü aldatıcıları mı? Fatır Suresi ve Lokman Suresinde “Allah ile aldatılma” yönünde müminler uyarılmışlardır. Gençlerin Allah ile bile aldatılabileceklerini düşünmeleri, ona göre davranmaları beklenir. Aksi halde İhsan Fazlıoğlu hocanın endişesi haklılık kazanabilir. Ancak korkulması gerekenin İlahi Hitap’tan onay alamayacak bir takım dindarlık modelleri ve figürleri olduğu asla unutulmamalıdır. Onlar ortalığı bulandırmayı sürdürdükleri müddetçe tehlike çanları çalmalıdır.

Eyvah Deizm yayılamıyor. Çünkü gençler son derece dinamik ve sahih bir İslami idrakin temellerini doğrudan doğruya İlahi Vahiyden almaya, anlamaya başlamışlardır. Geçenlerde bir imam hatip meslek dersleri öğretmeni ile Türkçedeki meal ve tefsirlerin giderek arttığını, sayının üç yüzden fazla bir rakama ulaştığını konuşurken, Osmanlı Türkçesinde mütekâmil anlamda bir mealin bulunmadığını tartışıyorduk. En son sözü Türkçe meale ihtiyaç var mı ki, ne gereği var, şeklindeydi. Sözün bittiği ve açıkçası benim tükendiğim yerdi burası. Hocamız besbelli düşük Arapça bilgisiyle ve kendince bir okuma gerçekleştiriyordu. Başkalarının en çok da imam hatip öğrencilerinin bilmesine, kişisel çabayla öğrenmesine ne gerek vardı? Gelir, hocanın dizinin dibine oturur ve onun dikte ettiğini kopyalayarak, taklid ederek kendince bir dindarlık sahibi olurdu; bu yetmez miydi? Bu ve benzeri hocalar, kendilerini dinlemeyerek, Kur’an okumaya başlayan öğrencilerini, Deizme kayıyorlar diye suçluyor olmasınlar?

Aslında deizm niçin yayılamıyor ben biliyorum. Çünkü Müslümanlar hangi dili konuşurlarsa konuşsunlar, herkesin ana dilinde İlahi Hitabın mealleri öylesine çoğalmış, okuma ve mukayese imkânları öylesine artmıştır ki, otoritelerini, yarım yamalak hafızlıkları ve Arapça kültürlerinden alan yukarıdaki tip hocaların ekmeği, sultası, itibarı kökünden silkelenmektedir. Allah’ın Kelamı’na yönelen herkesi kolaylıkla Peygamber düşmanı, hadis inkârcısı diyerek yaftalama tedirginliği, telaşıdır Deizm uydurması, korkusu. Allah’ın Kelamı’na ulaşan bir zihnin sapması düşünülebilir mi? İnsanları hidayete çağıran bu Hitap, ülkede bolca muhatap bulmaya başladığından bu yana, görmek isteyenler için onun bereketi müthiş bir yaygınlık kazanmıştır. Bunun yamacına ne Deizm ne Ateizm yaklaşabilir.

Kur’an-ı Kerim gelirse asabiyet kalkar, yerini iman doldurur. Hurafeler, uydurma rivayetler, efsaneler sorgulanmaya başlar. Yalnızca imam hatip gençliği değil, ülkenin lise çağındaki bütün gençliği üzerinden sağlam bir okuma yapanlar, rahatlıkla şunu göreceklerdir. Fazlıoğlu hocanın verdiği rakamla düşünerek, otuz yıl önceki cami cemaati ile bugünkü cami cemaatlerini şöyle bir kıyaslayalım. Hangi dönemdeki camilerde genç nüfus daha fazlaydı? Bu birinci husus. İkincisi, geçmişin cami cemaatinin İslami şuuru ile bugün yaşayanlarınki arasında yeniler lehine müthiş bir ilerleme kaydedilmiştir, bunu kimse görmezden gelemez. Hafızası olmayanlara denilecek söz bulunamaz ama olayın en yakın tanığı sıfatıyla yaşımı bilenler bana hak verecektir.

Şimdi elbette kimsenin İslam’ın güncellenmesi diye bir derdi yoktur. Dert, zihinlerin güncellenmesi noktasında düğümlenmiştir. Yüzlerce yıl önce usul ve füruu tespit edilmiş bir fıkıh birikimi, kültürü, yalnızca tarihi bir malzeme olarak işe yarayacaktır. Üstelik bu malzeme, üretildiği zamanlarda da iman ilkesi değil, insanlara pratik kolaylık sağlayan birer araçtı. Bunu iman ilkesi haline getiren zihinlerin sorgulanması gerekmektedir. Dört mezhep haktır, söylemine bugün bile sarılarak, bunu eleştirenleri sapık telakki edenleri hatırlayınca insanın dili tutuluyor

Artık zamanın insan, Müslüman hayatına dair fıkhın, içtihatların, fetvaların yeniden üretilmesine acilen ihtiyaç doğmuştur. Üretilen fıkıh da neticede içerisinde yaşanılan zamanın aracı olacaktır. Gelecek zamanlara ışık tutan bir kültürel malzeme halinde belki bunlar da eskiyecektir. Bugünden sonraki zamanların fıkhı ise o tarihlerde yaşayanlar tarafından ortaya konulacaktır. Şimdi yaşayanlar, bugünden, gelecek nesillerin hayatları hakkında nasıl karar verebilir, bu mümkün müdür? Kendi fıkıhlarını kendileri üretemezse, tarım toplumu dönemlerinin, komün ve kabile hayatları esnasında, o zamanın şartlarını karşılamak üzere üretilmiş fıkhın, bu günün insan bünyesine dar geleceği aşikârdır. Nitekim geçmişi kopyalamakta ısrarlı olan kesimlerin söylemlerine bakan gençlerin isyanı, itaatsizliğini Deizm diye okumanın bir sebebi de budur.

Bütün bilgi birikimi, ezberlerinden ve alışkanlıklarından ibaret olan birilerinin, bu ve benzeri yenileşme ve ıslahat çabalarına olumlu bakmayacakları/ bakmadıkları da ortadadır. Onların keyifleri yerine gelsin diye Deizim Yayılıyor türü yaygaralara aldanıp elbette geri adım atılacak değildir. Onlar “dinimiz tamamdır, reformcular türedi” dedikçe, eminim ülkenin genç dimağları, değişim ve dönüşümün nabzını tutan çabalar yönünde yol almayı sürdüreceklerdir. Çünkü onlar tertemiz fıtratları, üzerine örtü çekilmemiş vicdanlarıyla benim çok yakın arkadaşlarımdır. Her yıl en az otuz liseye, okuyup yazdıklarımı paylaşmak amacıyla gidiyorum, demiştim. Gözlemim merhum Seyyid Kutub’unkiyle ortaktır: İstikbal İslam’ındır.

                        UMRAN DERGİSİ MAYIS 2018                                     



986 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

‘Mumyalanmış Dil’dir Düşünmenin Düşmanı-2 - 19/10/2019
Düşünme kendiliğinden ve her basamağında, her modelinde dinamik bir eylemdir. Durup düşünmek denildiğinde de dinamizminden bir şey kaybetmez.
‘Mumyalanmış Dil’dir Düşünmenin Düşmanı -1- - 09/08/2019
Dilin mumyalanması, dondurulması demek ise, bireyin düşünme mekanizmasını iptal ederek, kendisini, kendisi gibi bir beşerin iradesine bağlaması demektir. Doğrudan bağlanma da denilebilen bu irtibat, rabıta diye de bilinmektedir.
İNSAN KİMDİR? - 03/05/2019
Sözsüz vahyin dilinde doğrudan insan teki ile alakalı ifadeler, büyük çoğunlukla olumsuzluklara dair karakterlerin tasviri yüklüdür.
Bin Birinci Endişe - 03/04/2019
Dindarlığı Nereden Başlatmalı?
Şairce Bir Hasret, Çığlık Hürriyeti - 24/02/2019
“Çığlık Hürriyeti” ifadesi elbette sözün gelişi bir genç şairin özlemiydi. Aslında hürriyet tek başına bugün bütün Müslümanların üzerinde yeniden düşünmeleri gereken önemli bir kavramdır.
MARTİN LUTHER DE BÖYLE Mİ DEMİŞTİ? - 26/06/2018
Kanaatimce Müslüman dünyadaki ana blokları gelenekçiler ve modernistler diye değil, muhafazakârlar ve devrimciler diye tanımlamak daha sağlıklı olacaktır.
Muhafazakâr Telaş Nereye Kadar? - 04/04/2018
1 2 Şubat 2016 Cuma günü Türkiye camilerinde okutulan Diyanet İşleri Başkanlığı çıkışlı hutbe, sosyal medyada tartışmalara sebebiyet verdi. İçim kabul etmedi, Rabbim ise kabul etti mi etmedi mi bilmiyorum.
DAEŞ Menziline Nereden Varılır? - 18/06/2017
DAEŞ Menziline Nereden Varılır?
Taş Bitti, Şehir Kentsel Dönüşümün Altında Kaldı - 19/05/2017
Taş Bitti, Şehir Kentsel Dönüşümün Altında Kaldı
 Devamı
Her Ay Bir KİTAP

www.massiftasarim.com
E-Mas Reklam
Son Dakika Haberler
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar23.004923.0971
Euro24.607624.7062
sanalbasin.com üyesidir
Duyuru
Bursa Seyir Defterinde; Bursa hakkında makaleler, gezi ve tanıtım yazıları, etkinlik ve duyurular (sergi, konser, konferans, panel v.s) kültür sanat haberleri, fotoğraf albümleri, videolar, Bursa Medya Portalı (Bursa Gazete-Dergi manşetleri, linkleri) yer alacaktır. Bursa Seyir Defteri, Bursa hakkında sözü-çalışması olan herkese açıktır.